US-LULARA.. SAHNEYE ÇIKMADAN ÖNCE...

posted under by ocean
Kulis ve Prova Terbiyesi

Kulis terbiyesi... Prova esnasındaki kulis terbiyesi... Oyunun temsili esnasındaki kulis terbiyesi... Bir başka oyunun kulisindeyken, kulis terbiyesi... Şimdi bana, bu kadar çok ve çeşitli terbiye de ne oluyor deme ve dinle: Hepsinin ayrı ayrı özelliği vardır da, ondan. Gerçi terbiye terbiyedir ve yerine göre hepsi aynı kapıya çıkar ama, mekân tiyatroysa, bazı farklı hassasiyetler göstermek gerekebilir. Amaç başarılı bir oyunsa, her davranış ona yönelik olmalıdır.

Gelelim, prova terbiyesine... Prova benim için mesleğin en zevkli dönemidir. Aramak, bulmak, buldukça sevinmek, daha derinlemesine arayışlara yönelmek dönemidir. Sanatçı yaratıcılığının zevki provalarda çıkar. Tıpkı şaire ilham geldiği anlar gibi. Oynayacağın karakterin ipuçlarını prova esnasında araya deneye, yavaş yavaş bulmaya başlarsın. O karakteri bütünlemek için role hazırlandığın süre içinde, her provada yeni bir şeyler eklersin. Sabah, akşam, gece, sokakta, uyurken, uyanıkken, banyoda, her yerde, her zaman... Yok daha neler! Sen bana bakma. Abartıya başladım mı, sonu gelmez. Ama gene de, her abartının tortusunda gerçekler vardır. Yani, devamlı bir arayış içinde olman şart. Tiyatro bu yüzden kıskançtır. Seni senden ve çevrenden alır. Seni en iyi, yine bir tiyatrocu anlar; çünkü tiyatrocu milleti bir klan gibidir. Bir araya gelince konuşulan konu gene tiyatrodur.

Provaların tadı genel prova haftasına kadar sürer. Sonra öyle bir teknik keşmekeşin içine düşersin ki, kostümdü, dekordu, ışıktı, müzikti... Seni bu kaostan ancak zamanında çok sağlam prova yapmış, vaktini hiç israf etmeden değerlendirmiş, rolünü bütünlemiş olman çıkartır. Yani her yol, sıkı bir çalışma disiplininden geçer.

Sağlıklı bir prova, sakin bir kulis ister. Çok rahat bir prova kılığın olmalı. Bu önemli. Rahatlık getiren herşey çok önemli. Evindeki gibi rahat ve zinde olmalısın. Sahnedekileri tedirgin etmeden, sıranı beklemelisin. Herkesin birarada oturduğu o kafeteryadan, oyun dışı konuşmalardan, telefon zilleri, günlük gazete ve dedikodulardan aman uzak dur... Hepsi bir olur, seni provadan ederler.

Sonra, çok önemli bir başka durum var ki, bu kişinin huyuna, suyuna ve iradesine bağlı bir tutumdur: Unutma o ekiple, provalar dahil uzun bir süre, bir oyun süresi birlikte olacaksın. Yani aynı vagonda seyahat edeceksin. Günler ve geceler boyunca hep burun buruna, aynı çatı altında olacaksın. Geçinmek, geçimli olmak zorundasın. Pek çok şeyi paylaşmak zorundasın. Kaprisler, sürtüşmeler, kıskançlıklar... Zaten insanın günü gününe uymaz. Bu nedenle her zaman ölçülü ve dikkatli ve tetikte olmalısın. İnsan ilişkilerinin en zor sürdürüldüğü yerlerin başında tiyatro kulisleri gelir. İster istemez senli benli olabilirsin. Birlikte yiyip içer, birlikte oturup kalkar, birlikte düşünür ve didişip durursun. Ne kadar kontrollü olursan ol, sen de insansın yani... Bu yüzden, çoğu zaman beni üzen, hiç istemediğim kırgınlıklarım olmuştur. Ama geçer, hepsi geçer; yeter ki kulisin şamatası oyunu etkilemesin.

Sonuçta, dediğim gibi, prova kulisinde elinden geldiğince herkesten uzak durup, zamanı değerlendirmek gerekir. Evde kendi başına yaptığın çalışmaları değerlendiremezsen, hepsi boşa gider. Yani provada zaman, çok önemlidir. Ayrıca sakın unutma: Her ne kadar herkesten uzak dur, sakin sakin çalış diyorsam da, tiyatro bir birliktelik sanatıdır. Tiyatroda 'ben' değil 'biz' vardır. Dengesini bulmak, tamamen sana kalmıştır. Zor. İnan ki, çok zor. Üstelik tiyatronun manevi kazancı tamam da, maddi kazancı pek yoktur. Yani zengin etmez ama, aç da bırakmaz. Muhsin Hoca'nın insanın içini ürperten, son derece gerçekçi bir sözü vardır ve ne yazık ki haklıdır:

"Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin."

Eğer bu söylediklerim seni ürküttüyse, yol yakınken gel, vazgeç...

Oyun kulisi, son derece sessiz olmalıdır. Birbirine alışan oyunculardan ve teknik ekipten başka, yabancı bir yüz, bir renk ya da ses, şahsen beni oyun dışına iter; uyandırır. Hele de oyunun ilk gecesiyse... Oyun öncesi insan sinirli olur, gergin olur. Ayrıca 40 kere de oynasa, 140 kere de oynasa, durum pek değişmez. Her yeni seyirci aynı gerginliği ve titizliği ister. Son zil seni oyuna çağırınca, işin şakası yoktur.

Nedret GÜVENÇ-DİNLE BENİ İş Bankası Yayınları

0 yorum

Make A Comment
top