ASUMAN DABAK(01.04.1970)

posted under by ocean
Sanat hayatına Bahçelievler Belediye Tiyatrosunda başlayan Asuman Dabak, seslendirme üzerine çalışmalar yaptı. Turizm ve otelcilik okuyan, ancak oyunculuk eğitimi almamış olan sanatçı, buna rağmen, iyi gözlemcilik ve yorumculuk yeteneğiyle tiyatrodan sonra kamera karşısına da geçerek, sinema ve dizi filmlerde rol aldı. Tatlı Hayat dizisindeki "Menekşe" rolü ile ilgi topladı. Özel bir televizyon kanalında sunuculuk yaptı. Asuman Dabak Tiyatrosu'nu kuran sanatçı, hazır cevap oluşuyla tanınıyor.


**************************
Çalışmalardan acı tatlı anılar

Güldüğünüz anlar yaşandı mı hiç çekimlerde veya sahnede?
Tabii ki! Birinde 'Tatlı Hayat'ın çekimleri için setteyiz. Çolpan Abla (İlhan) bir arkadaşının kafasına çantasıyla vuruyor o bölümde. Prodüksiyon ekibi de dolu gözüksün diye çantanın içini ağır şeylerle doldurmuş. Ama Çolpan Abla farkında değil. O çantayı adamın kafasına vurdukça adam 'Ah, uh' sesleri çıkarıyor. Rol icabı sanıyoruz ama adamcağızın kafa olmuş davul. Nasıl şişmiş inanamazsınız. Bir benzeri de benim başıma gelmişti. Tiyatro sahnesindeyiz bu sefer ve ben bir ruhu canlandırıyorum. Rol arkadaşımın bu yüzden oyunda beni görmemesi lazım. Senaryoya göre onun kurduğu bir cümlenin arkasından ben sandalyeyi kaldırıp onun kafasına doğru atıyorum ama tam o sırada arkadaşım yürümeye başladığı için sandalye de onu ıskalıyor. Her şey olması gerektiği gibi giderken arkadaşım söylemesi gereken cümleyi söyledi, ben de kaldırdım ve sandalyeyi fırlattım. Tahmin edeceğiniz gibi arkadaşım yürümeyi unuttuğu için sandalye kafasında patladı! Tabii o acıyla bana 'Ne yapıyorsun be' diye bağırdı. Böylece hem sandalye senaryoda olmaması gereken bir yere gitti hem de karakter görmemesi gereken ruhu görmüş oldu! Sonradan çok güldük tabii.
Neyse ki oyun sırasında gülmemişsiniz

Onu da yaşadım! 'Boeing Boeing'i bir sahneleyişimizde Didem Uzel, hep 'sevgilim' dediği bir sahnede durup dururken 'aşk böcüğüm' dedi. Üstüne bir de ben komik bir şeyler söyleyince Arzu (Yanardağ) gülmemek için sahneyi terk etti, Naşit (Özcan) kafasını koltuğa gömdü. Kerem (Alışık) konuşması gerekirken gülmeye başladı ve o anda hepimiz koptuk. Hayatımda ilk kez gülme krizinden perde kapamış oldum. O kadar fena gülüyorduk ki toparlama imkanımız yoktu, mecburen işaret vererek perde dedik.

Hüzünlü anılar da vardır...

Olmaz mı? Birinde 'Hayat Bağları'nda bir sahnede ağlamam gerekiyor. Çok duygusal bir sahne olması gerektiği için herkes seti boşalttı. Bir tek ben, yönetmen ve yardımcısı kaldık. Ağlamak için konsantre oldum ve başladım ağlamaya. Ama ne ağlama! Sahne bitti, ağlamam bitmedi. Bir hafta önce annemi kaybetmiştim ama cenazeden sonraki gün çekimim var diye ağlayamamıştım. O sahneye kadar da ağlamak fırsat olmamıştı.

Ertesi gün çekiminiz var diye acınızı yaşamadınız mı yani?
Aynen öyle. Bu mesleği seçmenin bir bedeliydi o. Şov bitmez, perde kapanmaz derler bizde. Devamlılığı olan bir sahneydi çekeceğimiz yani yüzüm, gözüm şiş olmamalıydı. O yüzden tuttum kendimi. Hayatımın belki de en hazin anlarından biriydi. Annemin cenazesi gözümün önünden giderken, içimden 'Yarın çekimim var' diyerek ağlayamadım

********************


Geçen yıl Tiyatroyu kurduğunuzda Papaz Kaçtı oyunuyla Haldun Dormen in karşısına çıktığınız zaman Haldun Hoca size delirmişsiniz demişti.Delilik konusunda kim haklı çıktı?

Delilik konusunda ben haklı çıktım. Geçen sene onu söylediğimde “sen delisin” dedi. Bu senede Haldun hocamızla çalışacağız. Oyunumuzu seçtik, “Hocam yönetir misiniz dedim”, “Hala mı devam etmek istiyorsun” dedi. “Geçen sene deliydin, şimdi artık zır deli olduğunu düşünüyorum” dedi. Bu deliliği de birilerinin yapması gerekiyor diye düşünüyorum. Bayrak teslimi gibi. Haldun Dormen’ler Yıldız Kenter’ler, birilerine bayrağı teslim edecekler. Bizlerde yeni gelen jenerasyon olarak, televizyondan kazandığımızı tiyatroya aktararak onu yaşatmaya çalışıyoruz. Çünkü tiyatro benim için bir aşk. Aşk olmadan olmayacak bir şey. Yoksa tiyatrodan para kazanılır mı, kazanılmaz mı kendi içinde tartışılır. Sorumluluğu çok ağır. Bir de benim geçen sene ve bu sene seçtiğim oyunlar büyük bir prodüksiyon istiyor. Kadrosu ağır ve dönem kostümü isteyen oyunlar. Söylemek istediğim şu ki, aşk olmazsa bütün bu zahmetlere katlanamazsınız. Dolayısı ile Haldun hocaya göre, delilik konusunda hala ben bayrağı elimde tutuyorum. “Sen akıllanmayacaksın” diyor bana.

İnşallah bu delilik geçmez diyelim.

İnşallah geçmez tabi, ama zaman zaman umutsuzluğa kapıldığımız oluyor. Çünkü tiyatro seyircisini kaybediyor. Tiyatro seyircisi yaşlanıyor. Genç jenerasyondan katılım çok az. Eskiden pazar matineleri, matine suare yani dolu oynanırdı. Şimdi dörtte üç salona oynuyoruz. Bu bizi umutsuzluğa götürmüyor değil. Hiçbir şekilde bir şey kazanamadığınız gibi, devlet desteği de görmüyorsunuz. Biz yeni tiyatroyuz diye, Kültür Bakanlığı bize destek de sağlamıyor. Yeni oluşumda olan bir tiyatroyu destelemek gerekirken, hayır siz daha çok yenisiniz diye bize ödenek çıkartmıyorlar. Gel ki ben hiç kimseye güvenerek bu işe kalkışmadım. Kendi ekonomik gücümle tiyatroyu kurdum, yaşatıyorum ve yaşatmaya devam edeceğim, gücüm yettiğince. Bazen sponsorlardan tiyatroya destek olmalarını çok istiyorum. Üç beş neyse… Birisi bir gazete ilanı sponsoru olur birisi bir koltuk, onlarında haklı oldukları yerler var. Vakti zamanında sponsorlar çok suistimal edilmiş. Onlarında ağızları yanmış bazı tiyatroculardan. Dolayısı ile şuanda tiyatro biraz can çekişiyor aslında.

Sponsorlardan ziyade halk destek çıksa tıyatro bulunduğu durumdan kurtulamaz mı ? Halkın desteğini nasıl görüyorsunuz?

Maalesef, bir maça gidiliyor hatta Avrupa maçlar takip edilebiliyor, uçaklar kaldırılıyor, yıllık özel lobilerden sezonluk biletler alınıyor, ama nedense sanata karşı duyarlılığımız çok zayıf.

Peki tiyatronun bu durumda olmasında yazılı ve görsel basının şuçu yok mu?

Tabiî ki çok var. Çünkü başka şeyleri gündeme taşıyorlar sürekli. Kültür Sanat Programları çok az. Benim program yaptığım televizyon kanalda hiç değilse Pazar-pazartesi günleri Kültür Sanat Programlarının alt yazı halinde geçmesini istedim. Reklama girer dediler, rütük izin vermiyor diye saçma bir sebep uydurdular. Ama kim kiminle nerede yakalanmış, kim kimin arabasına binmiş, onu onunla, al tekke ve külah, tabi ki burada basının çok büyük hatası var. Birazda tiyatroların, kültür sanat etkinliklerinin devlet bale-opera vs. basının desteklemesi lazım. Onların gündeme getirilmesi lazım. Çok önemli aktörlerimiz, aktrislerimiz yurt dışında daha fazla tanınıyor. Bir yığın ödüller alınıyor. Ama gel gör ki, Türkiye de adı esamesi geçmiyor bu isimlerin. Küçücük başlıklarla haber yapılıyor gazetelerin köşesinde. Hoş değil tabi ki. Bizim eğitim seviyemizle alakalı, halka ne verirseniz onu öğreniyor. Falancının kocası ne yaymış, ....., artık gündem bu. Bunları gördükçe, tiyatronun bu anlamda arkasında durulmamasından dolayı tabi ki, çok ümidimiz kırılıyor. Gerçekten Müslüman mahallesinde salyangoz satıyoruz şuanda. Dişimizle tırnağımızla, dekorumuzu kendimiz yapıyoruz. Kostümlerimizi dikiyoruz. Salonumuzu kiralıyoruz, afişlerimiz bütün tasarımlarına kadar, her şeyiyle birebir uğraşıyoruz. Birde seyirci getirebilmek için ayrıca efor sarf ediyoruz ne acı. Birazda devlet desteği, birazda büyüklerimizin, büyük firmaların sponsorluklarına, desteğine tiyatronun gerçekten çok ihtiyacı var.


röportajın devamı için sanatsokagı.net'i ziyaret edebilirsiniz.

0 yorum

Make A Comment
top